4 Haziran 2008 Çarşamba

Tuzladaki Ölümler Vahşi Kapitalizmi Özetliyor


Tuzladaki Ölümler Vahşi Kapitalizmi Özetliyor
Faysal Özçift - 25. Mayıs 2008 - 9:26
Köşe Yazısı Türkiye Politikası Faysal Özçift
Tuzla Tersanesinde yaşananlar Kapitalist sistemin özüdür. Yaşanan gerçeklik daha çok kar elde etme temelinde bir çalışma yaşamının emekçilere dayatılmasıdır. Ağır çalışma koşullarının hüküm sürdüğü taşerona bağlı binlerce işçinin, ölümün koynunda yaşadığı bir kölelik düzeni ile karşı karşıyayız.

En son iki işçinin hayatını kaybettiği Selah Tersanesinin, gerekli iş güvenliği önlemlerini almaması nedeniyle Valilikçe kapatılması ölümlere karşı yükselen tepkinin dindirilmesi için atılmış göstermelik bir adım olmakla beraber esas olarak işçileri sindirmeye dönüktür. Limter-İş öncülüğünde 16 Haziran tarihinde greve hazırlanan işçilere gözdağı verip lokavt ilan etmektir… Egemenler, tersane kapatmakla, işçilere şu mesajı veriyor: Kaderinize-ölümcül şartlara razı olun, yoksa işsiz kalırsınız…

Şüphesiz ki benzer çalışma koşullarının hatta daha da ağırının yaşandığı bir sistemle yüz yüzeyiz… Davut paşadaki patlamada ölen asgari ücretin bile altında çalıştırılan Semra Bakkalların hikâyeleri basına yansımıştı. Bursa da fabrikada ölen kadın işçilerin dramı ve yollarda ölen tarım işçilerinin acılı öyküleri… Gerçek şu ki iş güvenliğinin olmadığı, sigortasız, sendikasız ve yasaların bile uygulanmadığı bir çalışma yaşamı söz konusu… Ancak Tuzla Tersanelerindeki insanlık dışı-kapitalizm içi çalışma koşullarının bu denli gündem oluşturmasının esas nedeni direnen işçilerin ve Sendikanın-Limter-İş’in varlığıdır…

DİSK’e bağlı Limter-İş Sendikası, Yapılması gerekeni yaparak, işçileri örgütlemeye çalışarak onların en doğal insani haklarını talep ediyor… Sendikal işlevini yerine getirmesi, yani normal olarak kendi işini yapıyor olması, egemenleri rahatsız ediyor… Patronların ve Devlet-Hükümet güçlerinin tehdit müdahale ve baskılarına maruz kalıyor. Tuzlada, Limter-İş’in yanı sıra birkaç bin kadrolu işçiyi örgütlemiş Türk-İş’e bağlı DOKGEMİ-İŞ’ Sendikası da var… Şimdiye kadar 96 işçi hayatını kaybetmişken bu Sendikadan hiçbir tepki gelişmemiştir. DOKGEMİ-İŞ’ İşçiye yabancılaşmanın ötesinde düşmanlaşmanın tipik bir örgütlenmesidir. Patronların örgütü, Gemi İnşa Sanayicileri Birliğiyle (GİSBİR) aynı anlayışı ve yaklaşımı gösteren her vesileyle mevcut çalışma şartlarını aklayan ve meşrulaştıran bir rol oynuyor… Limter-İş ile işbirliği yapıp kölelik sitemine karşı mücadele edeceğine egemenlerin diliyle konuşuyor…

23.05.2008 tarihinde Selah tersanesinin kapatılmasını protesto etmek amacıyla işverenlerle birlikte yürüyüşe katılan DOKGEMİ-İŞ’e bağlı işçilerin elinde “Bölücüler Defolun” “Limter-İş’e mama yok” ve benzeri pankartlar vardı… İlginç pankartlar… Demek ki DOKGEMİ-İŞ, işçilerin sendikalaşmasını mama yemek olarak görüyor ve mamayı paylaşmak istemiyordu… Bir başka nokta ise şoven bir yaklaşımla “bölücüler defolun” pankartının taşınmasıydı. Taşerona bağlı güvenliksiz çalıştırılan işçilerin arasında Kürt işçilerin de olması ve Limter-İş’te örgütlenmesine tahammül edilemiyordu… Patronlarla kol kola yürüyen işçiler, derin bir yabancılaşmayı yaşıyordu… İşçi oldukları halde hem şoven davranıyor, hem de Patronlar gibi düşünüyordu… Sınıf kardeşlerine yabancılaşmış bu işçiler, Harun Karadeniz’in deyişiyle kapitalsiz kapitalistler gibi tutum alıyordu... Oysaki Limter-İş, DOKGEMİ-İŞ gibi “mama” peşinde koşmuyordu… O ölümle dans eden Tuzla işçilerin insanca çalışma ve yaşama hakkını savunuyordu…

AKP, Tuzla Tersanelerinde yaşanan iş cinayetlerini durduran, güvenlikli çalışma ortamı yaratacağına, komplo teorileri üreterek mevcut durumu meşrulaştırma çabası içindedir… AKP eski Milletvekillerinden Cengiz Kaptanoğlu’nun ölümlerle ilgili olarak, “Bu Polislik MİT’lik bir iş. Ölümleri emniyete sorun” diyerek ürettiği komplo teorisine, dönemin ASO Başkanlığını ve şimdi AKP Hükümetinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığını yapan Zafer Çağlayanda katıldı… Çağlayan geçmişini unutmadı. Tam bir sınıf bilinciyle konuştu… Türk tersanecilik sektörünün dünyada 8'inci, mega yatçılıkta da 3'üncü sıraya oturduğunu hatırlatarak, sorumluluğu geleneksel ideolojik argümanlarla “dış mihraklarda” buldu… Çağlayan: “Tuzla'daki tersanelerde yaşanan ölümlerin dış mihrakların provokasyonu olabileceğini” söyledi... GİSBİR Başkanı Murat Bayrak ise Taşeron sistemini savunarak “Tuzla’daki taşeronlar eleştiriliyor. Taşeron devlette yok mu? Biz taşeronu mu tartışacağız, kazaları mı tartışacağız? Birçok devlet kuruluşu taşeronla çalışırken, gemi inşa sanayinde taşeron parazit mi oldu?” (Evrensel 2008–05–23) diyerek, ölümlerin taşeron sistemiyle ilgisinin olmadığını ifade ediyordu…

Egemenler komplo teorileriyle, işçi katillerini dış mihraklarda arayacaklarına, aynaya bakmaları yeterlidir… Aynada Kapitalist sistem ve kar hırsıyla gözleri dönmüş patronların görüleceği kesindir… Şimdiye kadar yaşanan “iş kazalarından” sonra yapılan incelemelerde ortaya çıkan gerçek cinayetlerin iş güvensizliğinden kaynaklandığıdır. AKP mevcut durumu “dış mihrakların provokasyonu” olarak saptıramaz… Hesabına gelince demokrasi havarisi kesilen AKP sözcüleri sınıf çıkarlarına ters düştüğünde ise provokasyonlardan söz ediyorlar… 1 Mayısın Taksim alanında kutlanmasını engellemek amacıyla yine provokasyondan söz etmişlerdi… Ve gerçek provokasyonu kendileri yapmıştı… GİSBİR Başkanı Murat Bayrak Taşeron sisteminin yaygın olduğunu, sadece Tuzlada olmadığını ve “parazit” görülemeyeceğini söylerken, kendi sınıfı açısından doğruları söylüyordu… Patronların daha fazla kar elde etme hırsları, işçi ölümlerine sıradan ve olağan bir olay gibi yaklaşmalarını gerektirdiği için bu sözleri ifade ediyordu…

Oysaki ölümler önlenemez değildir… Çözüm Tersanelerin kapatılması değildir. Çalışma şartlarının düzeltilmesi ölümleri de durduracaktır. Limter-İş, işçilerle birlikte tespit ettiği önlemlerin alınması halinde ölümlerin de önüne geçilebileceğini ifade ediyor. Limter-İş: Tuzla tersaneleri denetiminin, Limter-İş, TMMOB, TTB, Baro, Çalışma Bakanlığı ve GİSBİR’den oluşan bağımsız bir komisyonca yapılmasını, Ağır ve Tehlikeli İş Kolu Yönetmeliğinin uygulanmasını, Taşeronluk sisteminin kaldırılmasını, 7,5 saatlik iş gününün uygulanmasını, Sigortaların ana firma tarafından ve alınan ücret üzerinden yatırılmasını, Ayrıca gurbetçi işçilere sağlıklı barınma evlerinin sağlanması ve Sendikalarına tersanelerde temsilcilik açma hakkının tanınmasını talep ediyor… Ve Limter-İş taleplerinin kabul edilmesi amacıyla 16 Haziranda greve gidiyor…

Görüldüğü gibi son derece insani ve makul talepler… Ancak bu makul talepler vahşi kapitalizme uymuyor… Uymadığı için komplo teorileri üretiliyor… Sömürünün yoğunlaştırılmasının aşağıya çekilmesini kabul etmiyorlar… İşçi sağlığı ve iş güvenliği temelinde bir çalışma yaşamını tatlı karları için tehdit olarak görüyorlar… Rekabet özelliklerinin darbelenmesi olarak görüyorlar… Ve en önemlisi emekçilerin iradesini kabul etmeyi kendileri açısından sakıncalı buluyorlar. Böylesi önermelerin kabul edilmesinin, işçi sınıfı için örnek teşkil edeceğinin bilincindedirler… Sınıf kavgasında taviz vermek istemiyorlar…

Emekçilerin güçlü, egemenlerin ise en zayıf olduğu halkalardan biri Tuzla Tersaneleridir. Tuzla işçileri vahşi kapitalizme karşı direniyor. Kapitalizmin ipliğini pazara çıkarıyor.15 -16 Haziranın yıldönümünde talepleri için greve gidecek olan Tuzla işçilerinin yanında olmak oldukça önemlidir... Şimdiye kadar göstermelik desteklerle görüntüyü kurtaran DİSK, KESK ve Meslek Odaları ciddiyetle sürece yüklenmelidir. Tuzla İşçileri ve Limter –İş yalnız bırakılmamalıdır…

Faysal Özçift

Hiç yorum yok: