21 Temmuz 2008 Pazartesi

JİTEMCİLER KONUŞUYOR 1


JİTEMCİLER KONUŞUYOR 1


Türkiye'nin 'ölüm mangaları' Kandil'de PKK'ye yakalandı

Kürtlere karşı inkar ve imha konseptini ısrarla sürdüren Türkiye'nin, 30 yıl boyunca Kürtlere karşı devreye koyduğu şiddet ve imha yöntemlerine yenilerini eklediği ortaya çıktı. Kürtlerin, Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda dile getirdiği barışçıl taleplere karşı sürekli şiddetle karşılık veren Türkiye, ilan ettiği 'topyekžn savaş' konsepti kapsamında akıl almaz yöntemlere başvurmaya devam ediyor. AKP hükümeti ve ordu anlaşmalı bir şekilde sürdürdükleri kopsent kapsamında, bir yandan sivil halka ve demokratik Kürt kurumlarına yönelik her türlü baskı yöntemi geliştirirken, öte yandan Bölge'yi boydan boya kaplayan askeri operasyonları sürdürüyor. Bunlarla birlikte sürekli sınırötesi operasyon konusunda tehditler savuran hükümet ve ordu yetkilileri, yıllardan beri devreye konulan baskı ve şiddet yöntemlerinden sonuç alamaya çalışıyor. Binlerce köy yakıldı, boşaltıldı; milyonlarca insan yerinden yurdundan sürüldü; ordu içinde kontr-gerilla örgütlendirildi, savunmasız sivil halkın üzerine saldırtıldı, binlerce kişi kaltedildi; askeri operasyonlar sürekli hale getirildi; çatışmalarda sağ yakalanan gerillalara infaz edildi, bedenleri panzerlerin arkasında sürüklendi, paramparça edildi; uluslararası toplum tarafından kullanımı insanlık suçu olarak kabul edilen misket ve napalm gibi bombalar kullanıldıÖ Bütün bu yöntemlerden sonuç alamayan Türkiye, Kürt sorununun demokratik çözümüne yanaşmak yerine, yeni yöntemler devreye koydu. Türkiye, PKK'yi etkisizleştirmek amacıyla yönetici kademesinin tasfiyesine yönelik 'suikast ve sızmak' yöntemlerini geliştirdği açığa çıktı. Türkiye'nin bu amaçla PKK gerillalarının içine ajanlarını gönderdiği belirlendi. Ancak JİTEM tarafından eğitilerek gönderildiği belirlenen Türk ajanları, Kandil Dağları'nda PKK tarafından yakalandı ve böylece Türkiye'nin planı boşa çıkarıldı. Aynı zamanda Türkiye'nin Kürtlere yönelik imha planının korkunç boyutları da açığa çıkarılmış oldu. PKK tarafından yakalanan ajanlar şok edici itiraflarda bulundular. İtiraflarda Türkiye'nin ajanlaştırma faaliyetlerine yakın zamanda başladığını gösteriyor. Bölge'nin hemen her yerinde çok yoğun bir ajanlaştırma faaliyetinin olduğu, genç kızların ve erkeklerin JİTEM tarafından örgütlenen tuzağa düşürülerek ajanlaştırıldığı, daha sonra da çeşitli gizli görevler için PKK denetiminde bulunan Medya Savunma Alanları'na gönderildiği belirlendi. JİTEM özellikle küçük yaştaki Kürt kızlarına yöneliyor. JİTEM'in tuzağına düşerek ajanlaştırılan kişiler, tuzağın nasıl kurulduğunu, JİTEM tarafınadn nasıl eğitildiklerini, ne tür işkencelere maruz kaldıklarını, JİTEM faaliyetlerinin iç yüzünü ve hangi amaçlarla nasıl Medya Savunma Alanları'na gönderildiklerini anlattılar.

301 numaralı dosya !

JİTEM tarafından Medya Savunma Alanları'na sızdırılan ve daha sonra HPG güçlerince yakalanan ajan Mehmet Sait Yıldırım soruşturması süresince bulunduğu itiraflarını detaylarıyla anlattı. Daha öncesinden Koma Komlên Kürdistan'a bağlı Meşru Savunma Komitesi'nin çeşitli açıklamalarıyla kamuoyuna duyurulan Medya Savunma Alanları'na süikast, sabotaj, istihbarat amaçlı sızdırılan ajanların olduğu bilgisi, yakalanan JİTEM ajanı M. Sait Yıldırım'ın itiraflarıyla kanıtlandı. HPG güçlerince yakalanarak deşifre edilen JİTEM ajanı M. Sait Yıldırım nasıl ajanlaştırıldığını, ne gibi işkencelere maruz kaldığını, nasıl eğitimler aldığını, operasyonlara nasıl çıkarıldığını ve son olarak Medya Savunma Alanları'na hangi görev ve amaçlarla geldiğini itiraf etti.

Arabuluculuktan JİTEM ajanlığına

Diyarbakır'ın Hani ilçesine bağlı Uzunlar köyünde oturan ve kendisine ait aracıyla öğrenci servisi yapan M. Sait Yıldırım, 2006 yılının Temmuz'unda yaşadığı bir olayın ardından kendini JİTEM ajanlığına götüren sürecin içerisinde bulur. Bu tarihlerde bir şantiyeye baskın düzenleyen HPG gerillalarının beraberlerinde götürdükleri Mehmet Kaçmaz adlı kişinin geri alınmasında aracılık yapan M. Sait Yıldırım bu süreçte JİTEM elemanlarınca görüntülenir ve ardından kaçırılır. Bu süreci JİTEM ajanı M. Sait Yıldırım şöyle anlatıyor: '2006 yılının Temmuz ayıydı. Gerillalar Hani'ye bağlı Koke bölgesinde bulunan Sait ve Hayri Yıldırım'a ait bir mıcır şantiyesine baskın düzenlediler. Amaçları daha öncesinden haklarında halk tarafından şikayet bulunan şantiye sahiplerine ulaşmaktı. Bu şantiye sahipleri M. Can Tekin'in belediye başkanlığı döneminde Kayapınar Belediyesi'nde çalışıyorlar. Gidip gerillalar adına çeşitli makbuzlarla para toplamışlar halktan. Gerillalar bunun için burayı basıyorlar. Bu baskın sırasında biri kaçmaya çalışıyor. İşte bu Mehmet Kaçmaz denilen kişi korkudan kaçıyor. Gerillalar yakalıyorlar bunu. Kimdir neyin nesidir diye soruşturuyorlar ki bir de bakıyorlar meğerse bu işyeri sahibi Sait Yıldırım'ın yeğeniymiş. Baskından sonra bu adamı da gerillalar yanlarında götürüyorlar. Bu adam üzerinden işyeri sahibine ulaşmak istiyorlar.'

Daha öncesinden köylerine sıklıkla gelen gerillaları tanıdığını belirten M. Sait Yıldırım, gerillaların da kendisine güvendiğini söylüyor. Bu sebepten dolayı gerillaların yanlarında götürdüğü Mehmet Kaçmaz'ın geri teslim edilmesi ve gerillaların görüşmek istediği Sait Yıldırım'a ulaşılması için M. Sait Yıldırım aracı olarak seçilir. Bu istek şantiye sahibi Sait Yıldırım'ın babası Mustafa Yıldırım'a gerillalarca iletilir. Bir süre sonra tekrardan Sait Yıldırım'ın babası Mustafa Yıldırım'ı arayan gerillalar, M.Sait Yıldırım'ı yanına alarak kendilerinin belirttiği bir noktada buluşmasını isterler. Bu buluşma noktasında gerillalar, Mehmet Kaçmaz'ı aracı olan M.Sait Yıldırım'ın hatırına geri vereceklerini ama Sait Yıldırım'ın kendileri adına toplanan paraları getirmesi gerektiğini belirtir.

'Biz JİTEM'iz arabaya bin'

Ertesi gün tekrar olağan işine dönen M. Sait Yıldırım sabah 8.00 sıralarında servisini yapıp her gün ki gibi dinlendikleri Hasan Baycan Petrol'de arabasını park eder. M. Sait Yıldırım, JİTEM'le ilk karşılaşmasını şöyle aktarıyor: 'Ben tam çay ocağına yetişmiştim ki '34 EJHK 34' plakalı bir araçtan iki kişi indi. Gelip yolumu kestiler. 'Biz JİTEM'iz arabaya bin. Arabanı birine teslim et. Biraz yanımızda kalacaksın' dediler. Kendi arabamı teslim ettim sonra onların arabasına bindim. Bir kişi de arabadaydı. Arabayı kullanan JİTEM'cinin adı 'Sakallı'ydı. Kendi aralarında da öyle hitap ediyorlardı. Diğerinin ismi de 'Doktor Ahmet'ti. Bir diğerine de -herhalde sorumlularıydı, çünkü hiç konuşmuyordu- 'Müdürüm' diye hitap ediyorlardı. Beni alıp Lice'ye yetişmeden eski Lice dediğimiz bir yerde bulunan askeri bir tabura götürdüler.'

'Noktaları iyi belle yanlış yapmayalım'

Askeri taburda bulunan bir binanın bodrum katına götürülen M.Sait Yıldırım, şöyle devam etti: 'Burada Hacı Mustafa tarafından gizli kamerayla çekildiğini anladığım görüntüleri izlettiler. Gerillalarla yaptığımız buluşmalarda ne konuşmuş ne yapmışsak her şey vardı. Ayrıca baskın sırasında şantiyenin güvenlik kamerasından çekilen görüntüleri de izlettirdiler. 'Bu sen misin?' dediler. Evet dedim. Zaten her şey ortadaydı. Daha sonra 'Tapantepe komutanını bekliyoruz o da gelecek bize haritalar üzerinde gerilaların yerlerini göstereceksin' dediler. Komutanı beklerken bana bilgisayardan bazı haritalar ve yerler gösterdiler, isimlerini sordular. Bir saat sonra içeriye askeri kıyafetli bir komutan girdi. JİTEM elemanlarına sordu, 'Adam bu mu?', onlar da 'Evet budur' dediler. Bu komutan yanında getirdiği içinde bazıları kabartmalı olan haritalar gösterdi. Bana, 'Noktaları iyi belle yanlış yapmayalım' dedi.'

'O kahraman sen misin?'

Daha sonra JİTEM elemanları Sakallı ve Doktor Ahmet eşliğinde JİTEM üssü olarak kullanılan Diyarbakır Seyrantepe Semti Sanayi Sitesi karşısındaki askeri bölge ile Ofis Semti'nde bulunan 7. Kolordu Komutanlığı karşısındaki yeni MİT binası arasında mekik dokuyan Yıldırım, Seyrantepe JİTEM üssünde yaşadıklarını şöyle anlatır: 'Benim gözlerimi bağlayıp ellerimi kelepçeledikten sonra bir odaya koydular. Aradan çok geçmedi yüzleri maskeli ve elleri eldivenli beş kişi içeri girdi. Gözlerimi açtılar. Biri konuşuyordu. Bana dedi ki, 'O kahraman sen misin? Nasıl şimdiye kadar seni bulamadık, sağ bıraktık. Sen kimsin de bu teröristler senin kıymetini bu kadar biliyor seni arabulucu yapıyorlar.' Sonra işkenceye aldılar. Bir tanesi silahını çıkarıp kulağıma soktu. 'Seni öldürürüz' diye tehdit etti. Kafama silahın dipçiğiyle üst üste sert bir biçimde vurdu. Ben artık kendimi hissetmiyordum. Bayıldım. Uyandığımda her tarafım kan içindeydi.'

Önce görüntü sonra teklif

Yıldırım, aynı günün akşamı götürüldüğü MİT binasında kendisine, gerillalara yapılan insanlık dışı uygulamaları izletildiğini söylüyor.

Yıldırım, işkence ve tecavüz görüntülerine ilişkin şunları kaydediyor: 'Yakalanan yaralı gerilla bayanlara ya da ölü bayan gerillalara tecavüz ediyorlardı. Canlı canlı bazı gerillaları, bazı insanları arabanın arkasına bağlayıp sürüklüyorlardı. Bazı insanları evlerinin içine zorla koyup evlerinin içinde yakıyorlardı. Bir görüntüde birinin üzerine bir arabayı çıkarmışlar, adam tam arabanın altında kalmış halde ağzına tekme atıyorlar ve ona küfürler ediyorlardı. Bir görüntüde de ölü gerillaları üst üste atıp üzerlerine mazot döküp yakıyorlardı. Kulaklarını, burunlarını, dillerini kesiyorlardı:' Bu görütülerden sonra M. Sait Yıldırım'a tehditlerle JİTEM'le çalışma teklifi sunulur. Tehditlere dayanamayıp JİTEM'le çalışmayı kabul ettiğini vurgulayan M. Sait Yıldırım, artık onların bir elemanıydır.

Yıldırım'ın ilk operasyonu başlıyor

Daha sonra Yıldırım, ilk görevine çıkarılıyor. Yani operasyonlara. Yıldırım'ın operasyondaki görevi, saldırıların düzenleneceği yerlerin tespitini yapmak, alan hakkında askeri yetkililerin sorularını yanıtlamak oluyor. Yıldırım, ilk çıktığı operasyonu şöyle anlatıyor: 'Sakallı ve Doktor Ahmet ile birlikte ilkin Seyrantepe JİTEM üssüne ordan da MİT binasın gittik. Yemek yedikten sonra da arabayla 7. Kolordu'ya doğru hareket ettik. MİT'te çalışan ve benimle muhatap olan, kendilerini 'Ozan' ve 'Kemal' olarak tanıtan iki kişi de arkamızdan başka bir araçla bizi takip ediyorlardı. 7. Kolordu Komutanlığı'na girerken hiçbir arama yapmadan bizi içeriye aldılar. Beni büyük bir binanın altındaki odaya bıraktılar. Dışarıdan helikopter sesleri geliyordu. Sonra Sakallı ve Doktor Ahmet odaya geldiler yanlarında askeri elbise, eldiven ve maske getirdiler. Bunları bana giydirdiler. Doktor Ahmet, Sakallı, Ozan ve Kemal de askeri elbiseler giymişti. Dışarıya çıkıp helikoptere bindik. Tam 7 helikopter kalkış yaptık. Bizim helikopterimizde iki kişi daha vardı. Biri yaşlıydı. Ona hepsi komutanım diyordu. Yanında da Fatih Üsteğmen dedikleri biri vardı.'

İlk durak: Lice

Operasyon öncesi bölgenin ilgili askeri üssü olan Lice'de bulunan Tapantepe Tabur Komutanı'na iniş yaptıklarını, tabur komutanını yanlarına aldıktan sonra tekrar hareket ettiklerini ifade eden Yıldırım, 'Operasyon yerine doğru gittiğimizde ben onlara yerleri gösteriyordum. Bazı tepelerin yerlerin isimlerini soruyorlardı. Bizim helikopter ikinci helikopterdi. Aşağıya doğru baktığımda aşağıda çok yoğun bir askeri hareketliliğin olduğunu görüyordum. Operasyon başlamıştı. Bana gerillaların saklanabilecekleri bulunabilecekleri yerleri sordular söyledim. Sonra bizim helikopter Lice'ye geri döndü' diye konuştu.

'Zehir teslim ettiler'

JİTEM elemanları Sakallı ve Doktor Ahmet, Yıldırım'a Lice'de bir cep telefonu verdikten sonra evine bırakıyorlar. Ertesi gün Doktor Ahmet tarafından aranan Yıldırım'a bulaşma aderesi veriliyor. Yıldırım, Diyarbakır'ın Hani ilçesine yetişmeden Terkan yolunda bulunan Gaban Boğazı'ndaki randevuyu şöyle ifade ediyor: 'Belirttikleri yere daha yetişmemiştim. Yolun üstünde arabalarını park etmişlerdi. Ben de orada durdum. Arabamı bırakmamı istediler. İki JİTEM elemanı tarafından (Sakallı ve Doktor Ahmet) ormanlık bir alana götürüldüm. Bir Cihaz verdiler. Bu cihazın nasıl kullanıldığını gösterdiler. Hem ses hem görüntü kaydediyordu. Bir de sanırım izleme cihazıydı. Cep tefonuna benziyordu. Ekranı da vardı. Sonra bir badem gibi plastik bir şey verdiler. Bunun ucunda nohut kadar küçük bir kapak vardı. İçinde zehir olduğunu söylediler. Bunların benim yanımda kalması gerektiğini eğer gerillalarla bu arada yeniden temasa geçersem kullanabileceğimi söylediler. Arabamın içine de benim oturduğum yerin üstüne dinleme ve gizli kamera cihazı koyduklarını söylediler. Buraya bir şey asmamam için uyarıldım. 'Artık senin arabanda bütün konuşulanları buradan duyabileceğiz. Senin nerede olduğunu buradan öğrenebileceğiz' dedikten sonra beni eve gönderdiler.'

Kod adı: Heval

Yıldırım, ertesi gün yine Seyrantepe JİTEM üssüne çağrılıyor. Yıldırım, sıklıkla JİTEM üssü ve MİT binası arasında mekik dokumayı, JİTEM ve MİT arasındaki çalışma biçimine bağlıyor. Her iki yerde de kendisine dosyalar açıldığını, ancak kendisinin JİTEM elemanı statüsünde değerlendirildiğini belirten Yıldırım, 'Saat 08.30 sıralarıydı. Yarım saat kadar Seyrantepe'de kaldıktan sonra beni tekrar MİT'e götürdüler. Bir süre sonra MİT'te üst düzey bir sorumlu olduğunu anladığım 'Ahmet Müdür' dedikleri biri gelip, 'Bu adamın dosyasını yapın' dedi. Orada bu işlerle Lütfü adında biri ilgilendi. Üç örnek çıkarıyorlardı. Birini nereye gönderdiklerini bilmiyorum ama bir örneğini JİTEM'ci Doktor Ahmet ve Sakallı'ya veriyorlardı. Bana dediler ki, unutma senin dosyanın numarası 301'dir.' MİT'te resmi dosyası açılan M. Sait Yıldırım artık evraklar üzerinde de bir MİT ajanı ve JİTEM elemanı olarak geçiyor. Aynı biçimde dosya işlemlerinin JİTEM'de de yapıldığını kaydeden M. Sait Yıldırım'a 'Heval' kod ismi veriliyor. Yıldırım'a, bu kod isimle artık aranacağını, tüm teşkilatta bu isimle tanınacağını söylüyorlar. Yıldırım, JİTEM elemanlarınca telefonda asla isim belirtmemesi yönünde de sıkı tembihleniyor.

Vali, MİT, JİTEM bir arada

M. Sait Yıldırım ajanlığının resmileştiği gün MİT binasında üç günlük eğitime alınıyor. Yıldırım, dönemin Diyarbakır Valisi şimdinin Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala'nın da eğitim verdiği 'ajan eğitimi'nde şu hussuslara dikkat çekiyor: 'O süreçte benimle birlikte 40-50 ajan da gelmişti. Bazılarını da tanıyordum. Biz böyle sahnenin karşısındaki koltuklarda oturduk. Üst düzey hepsi kendi ilgili alanlarında eğitim verdiler. Her iki tarafta önemli adamlar ve seminerleri verecek kişiler oturmuştu. Herkes kendi bölümünde kalkıyor eğitim veriyor. Diyarbakır Valisi Efkan Ala da ilk gün oradaydı. O da kalktı. Diyarbakır'da halk içerisinde yapılması gerekenlerden bahsetti. Halkı nasıl yönlendirebileceğimizi, onlardan nasıl bilgi alacağımızı, eylemlerde içlerine nasıl sızacağımızı anlatıyordu. Gerillalarla halkın arasının nasıl açılacağını örneklerle anlattı. Sonra MİT yetkilisi de, nasıl bilgi toplayacağımızı, milis güçlerini nasıl etkisizleştirebileceğimizi söylüyordu. Askeri yetkililer de kalkıp konuştular. Bir de Fatih Üsteğmen kalkıp konuştu.'

Gerilla nasıl zehirlenir?

M. Sait Yıldırım, eğitimde görüntülü olarak anlatılan gerillara nasıl komplo kurulacağını ve gerilların hangi yöntemlerle zehirleyebileceğine ilişkin de şunları kaydetti: 'Bize nasıl komplo kuracağımızı, gerillaya nasıl güven verip onları hangi yöntemlerle pusuya düşüreceğimizi gösterdiler. Bir de zehiri nasıl kullanacağımızı anlattılar. Bu yöntem için 'En rahat yöntemdir kimse bir şey anlamaz. Deşifre olması en zor yöntemdir' diyorlardı. Bununla ilgili bir olayın görüntülerini bize izlettirdiler. Bir evin içinde yaşlı bir adam gerillaların yemeğine zehir katmıştı. Gerillalar daha çay ellerindeyken birden hemen hepsi sırayla buz gibi dondular. Oldukları yerde kaldılar. Sonra içeri yüzleri maskeli özel timler girdi. 'Nasıl fare gibi zehirledik' diyorlardı. Bize hemen her gün birçok konu üzerine görüntü göstermeye devam ediyorlardı. 'Bir ajan için en önemli şifre deşifre olmamaktır' şeklinde sık sık uyarılıyorduk.'

JİTEM'in fiyat listesi

MİT'te aldığı çeşitli eğitimlerin ardından yapacağı ajanlık faaliyetleri için kendisine çeşitli vaadlerde bulunulduğunu açıklayan JİTEM ajanı Yıldırım, JİTEM'in sık sık 'kendisinin mal varlığına el konulacağını, aile fertlerine çeşitli biçimlerde saldıracaklarını' tehditinde bulunduğunu ifade ediyor. JİTEM elemanları, Yıldırım'a gerilla başına biçtikleri fiyat listelerini de açıklıyor. Fiyat listesine göre, yaptığı faaliyetlerde etkisiz hale getireceği ya da öldüreceği gerillaların bir şervan (rütbesiz gerilla) düzeyinde olması halinde 15-20 bin YTL, bazı sevilen tanınan eylemci şervanlara 35-40 bin YTL, Tim Komutanı'na 75 bin YTL, Bölge Komutanı'na 80-100 bin YTL para ödenecek. Aynı zamanda daha da üst düzey sorumlular için de bu paranın katlanacağını söylüyorlar.

'Saman gönderin'

MİT toplantısının ardından kendisine bazı telefon numaralarıyla birlikte konuşma şifrelerinin verildiğini dile getiren Yıldırım, 'Verdikleri telefonda kesinlikle açık konuşmamam konusunda uyardılar. Bir de bazı şifreler de verdiler. Örneğin, bulunduğum yere askeri operasyon istersem telefonda 'Bana saman gönderin' demem gerekiyordu. Telefonda bırakacağım çağırıların da anlamı olacakmış. Örneğin bir çağrı bırakmam 'Gerillalar buraya gelmiş yanımdalar', iki çağrı bırakmam 'Beni bekleyin hazır olun size haber vereceğim', üç çağırı üst üste ise 'Şu an müsait değilim fırsatım yok ama beni izlemede kalın' anlamına gelecekti. Aramızda bu şifreleri de böyle kararlaştırdık' şeklinde konuştu.

Gerillaya 'para' pususu

JİTEM, Yıldırım üzerindeki planlarını bir bir devreye koymaya başlıyor. Seyrantepe'deki JİTEM üssünde M. Sait Yıldırım'a bir çanta para veriliyor. Daha önce M. Sait Yıldırım'ın Mehmet Kaçmaz'ın kaçırıldığı olayda aracılık yaptığı gerillaları, bu para vaadiyle pusuya düşürmek amaçlanıyor. Bu süre zarfında para dolu çantayı açmadığını ve gerillalarla ilişkiye geçmek için herhangi bir çabada bulunmadığını iddia eden ajan Yıldırım, JİTEM'in de kendisine asla güvenmediğini, evinin etrafında pusu atıldığını belirtiyor. Birkaç gün sonra JİTEM elemanlarının artık evinin içine kadar girildiğini ifade eden M. Sait Yıldırım, bu süreci şöyle anlatıyor: 'Paradan sonra günlerce evimden dışarı çıkmadım. Daha sonraları evimin etrafında JİTEM elemanlarınca pusu atıldığını da fark ettim. Zaten birkaç gün sonra gerilla kıyafetli 6 JİTEM elemanı evime girdiler. Evde bana ve aileme de birçok hakarette bulundular. Söz de onların ajanıydım ama bana da halen böyle muameleler yapıyorlardı. Pusudan sonuç alamayınca beni tekrar Seyrantepe'de her zaman aldıkları odaya aldılar. Doktor Ahmet ile Sakallı, 'Sen iş yapmıyorsun, senden bir şeyler çıkmasın, sen bize çalışmak istemiyor musun?' dediler. Sonra benim tekrardan gözlerimi kapayıp işkence yaptılar. Önce kaba dayak atıyorlardı. Sonra çırıl çıplak soyup, yumurtalıklarımı sıkıyorlardı, tazyikle su sıkıyorlardı, elektrik veriyorlardı.'

İkinci operasyona hazırlık

Yıldırım, ertesi gün sabah ikinci operasyon için buradan mavi bir pikapla MİT binasına götürülüyor. Burada operasyona kendi isteğiyle çıkacağına dair belge imzalatılan Yıldırım'ın operasyon güzergahı (Önce 7. Kolordu Komutanlığı, sonra Lice'ye) ve operasyon ekibi de yine aynı (JİTEM'ci Doktor Ahmet ve Sakallı; MİT'ci Ozan ve Kemal). Yıldırım, bindiği helikopterde 'Eğer bu kez de başarısız olursak seni helikopterden atarız' şeklinde tehdit edildiğini söylüyor. İkinci opersayda kendilerine eşlik eden bir askeri helikopterin gerillalarca düşürüldüğünü belirten Yıldırım, operasyonu şöyle anlatıyor: 'Bu kez bindiğim helikopterde maskeli 9 özel harekatçı, bir ağır silah kullanan kişi, iki de üst düzey pilot bulunuyordu. Operasyon alanına hareket ettiğimizde aşağıda çok yoğun bir kalabalık vardı. Yoğun bir hava saldırısı yapılıyordu. Bizim içinde bulunduğumuz helikopter ikinci sıradaydı. Bizden önce bir helikopter iniş yaptı. Biz tam onun yanından manevra yapıp bir daire çizecektik ki iniş yapan helikopterin alev aldığını gördüm. Bunun üzerine bizim helikopter derhal geri çevrildi. Beni önce Lice'ye sonra da arabayla evime bıraktılar. Akşam eve geldiğimde televizyonda haberlerde gördüm. Helikopterin düşürüldüğünü söylüyorlardı. Ama kayıp için deniyordu ki 1 astsubay şehit düşmüş üç asker yaralanmış. Bunun yalan olduğuna eminim. Çünkü kendi gözlerimle gördüm. Helikopter inflak oldu. Ve içerisinde 9'u özel harekatçı olmak üzere en az 12 kişi vardı.'

İkinci MİT toplantısı

20 gün evinde dinlenen M. Sait Yıldırım bu süre içerisinde bilgi için sürekli JİTEM'ci Doktor Ahmet ve Sakallı tarafından aranarak, denetleniyor. 20. günün sonunda tekrardan MİT'e çağırılan Yıldırım ikinci kez üç günlük sürecek bir eğitime katılıyor. Bu kez gündemin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın uluslararası bir komployla Türkiye'ye getirilişinin yıldönümü olan 15 Şubat süreci, Newroz ve olası sınırötesi operasyonun olduğunu kaydeden Yıldırım, bu eğitime de dönemin Diyarbakır Valisi Efkan Ala'nın yine eğitimci olarak katıldığını vurguluyor. Yıldırım, Ala'nın yanısıra, Diyarbakır MİT sorumlusu adına aynı yetkilinin ve yine Fatih Üsteğmen'in bu toplantıda da konuşma yaptığını belirtiyor. Ayrıca toplantıya bu kez Ulucanlar Cezaevi Müdürü'nün de katıldığını söyleyen M.Sait Yıldırım, müdürün cezaevindeki ajanlardan sorumlu kişi gibi davrandığını o konular üzerine konuşup eğitim verdiğini iddia ediyor.

Yeni görev Güney'e

M. Sait Yıldırım, toplantının ardından MİT'te sorumlu 'Müdür Ahmet' isminde üst düzey bir yetkilinin kendisine Güney Kürdistan'a oradan da gerillaların kontrolündeki Medya Savunma Alanları'na gidiş görevinin verildiğini belirtiyor. Yıldırım, yeni görev görüşmesinde şunlara dikkat çekiyor: 'Görevin verildiği görüşmemizde birkaç dakika da bir birileri odanın kapısından kafasını uzatıp bana bakıyor. 'Bu o' deyip, olumlar gibi kafalarını sallıyorlardı. Ne olduğunu anlamadım. Daha sonra beni başka bir salona aldılar. Karşımda yaklaşık yirmi kişi duruyordu. Müdür Ahmet'e bakıp 'Bu kişi belirttiğiniz kişidir, uygundur, gerillalar tarafından daha öncesinden güveni kazanılmış biridir' deyip bir şeyleri onaylıyorlardı. O kişilerin içerisinde itirafçı Şemo, Arteş, Siyabend, Koçer ve başka ajanlar da vardı. Şemo'yu daha öncesinden de tanıyordum. O da beni tanıdı.'

Ulucanlar Cezaevi Müdürü

Ajanlar ve itirafçılarla karşılaştırılma sırasında Ulucanlar Cezaevi Müdürü'nün yanına geldiğini ileri süren Yıldırım, aralarında geçen ilginç diyaloğu şöyle anlatıyor: 'Bana 'Oğlum sen beni tanımıyorsun. Bana iyice bak, ben Ulucanlar Cezaevi Müdürüyüm. Bak daha önce yazdığın raporlardaki herkes burada. Bak Şemo'yu bile buraya getirdim. Benim gücüm herşeye yeter. Kimi istersem buraya getiririm' dedi. Sonra telefon numarasını verdi ve 'Herhangi bir işin olursa cezaevleriyle ilgili beni arayabilirsin' dedi.'

Yıldırım görevine hazırlandırılıyor

MİT toplantısından birkaç gün sonra tekrardan aynı yere çağırılan ajan M. Sait Yıldırım'a bu kez Medya Savunma Alanları'na gidişi için hazırlıklar detaylı aktarılıyor ve eğitim veriliyor. Burada kendisine Medya Savunma Alanları'nda bulunan üst düzey yöneticilerin resimleri gösteriliyor. Ayrıca kendisine gösterilen bazı resimlerdeki kişileri bu alanda görmesi halinde kesinlikle ilişki kurması yasaklanıyor. Bu kişiler daha öncesinden Medya Savunma Alanları'na gönderilen diğer ajanlar oluyor. Burada da kullanmak üzere kendisine çeşitli şifreler veriliyor. Bu şifrelere göre, M. Sait yıldırım daha önceden belirtilen telefonu arayıp 'Bize şeker lazım' demesi durumunda işlerin iyiye gittiği ve sonuç almaya başladığına işaret, 'Bize bulgur gönder' denmesi durumunda da henüz zamana ihtiyaç var anlamına geliyor.

Sarmaşık operasyonu

Bu görüşme esnasında kendisinden istenenleri ve gidiş amacının ne olduğunu da açıklayan JİTEM ve MİT elemanları, öncelikle Medya Savunma Alanları'nda yakında olacaklarla ilgili Yıldırım'a bilgi veriliyor. Yani sınırötesi operasyon bilgisi. Bu operasyonun adı da söyleniyor: 'Sarmaşık operasyonu.' Bu operasyona ilişkin Yıldırım, şu bilgiyi veriyor: 'Bu operasyona göre öncelikle Güney Kürdistan'daki Kürt bölgelerine sızdırılmış birliklerce o hattan bir çember oluşturulacakmış. Güneyli güçlerin de istihbarat ve engelleme gibi kısmi desteği de alınacakmış. Ağırlıkta önceden belirlenen stratejik yerlere ve üst düzey yöneticilerin bulundukları yerlere hava saldırıları düzenlenecekmiş. Ama asıl olarak askeri harekat İran ile birlikte İran sınırından içeri girilerek yapılacakmış.'

Yöneticiler için sinyal

Ajan M. Sait Yıldırım, Medya Savunma Alanları'na ajanların farklı görevler için gönderildiğini vurguluyor. Kimi sabotaj, kimi suikast, kimi istihbarati bilgi için geldiğini söyleyen Yıldırım, kendisinin ise ilk görev olarak hava saldırıları için stratejik yerleri belirlemek ve bazı bilgilere ulaşmak üzere gönderildiğini belirtiyor. Bu sinyalleri kendisine verilen cep telefonuyla ileteceğini ifade eden Yıldırım, şöyle devam ediyor:

'Beni asıl olarak üst düzey yöneticilerin, stratejik, yine ağır silahların ve gerilların yoğun bulunduğu yerlerde sinyal vermek ve oraları haritalarda belli etmek için görevlendirdiler. Sonra burada silahların nasıl tespit edildiği hem Türkiye'den hem de yabancı ülkelerden kimlerin buralara gidip geldiğini, operasyona hazırlık planlarının ne olduğunu iletmemi istediler. Kendimi korumam için de bazı yöntemler gösterdiler. Örneğin olası bir durumda sinyal verdiğim yerlerden uzak durmamı istediler.' Bu görevi esnasında eğer başarı elde edebilir ve bir gelişme katederse yardım için Güney Kürdistan'da bulunan diğer JİTEM elemanlarıyla da ilişkilendirileceğini vurgulayan JİTEM'ci Doktor Ahmet ve Sakallı, ayrıca üst düzey yöneticiler karşısında kendisinden aldıkları bilgiler dahilinde sonuç alınırsa 200 bin YTL ve onun üzerinde para alacağı vaadinde de bulunuyorlar.

Pasaportumu MİT hazırladı

Bu hazırlık sürecinin ardından kendisinden istenen fotoğraf ve birkaç belgeyi alan MİT elemanları, M. Sait Yıldırım'ı Diyarbakır'daki yeni terminalde Zaxo arabasına bindirerek yolculuyorlar. 'Zaxo'da indikten sonra kendilerini arayıp ulaştığımı söyledim. İlk iş olarak Maxmur'a gitmemi ve oradan gerekli ilişkilenmeyi yakalamam gerektiğini belirtmişlerdi. Bir de Maxmur'a gitmişken 15 Şubat gününde örgütün üst düzey yöneticilerinden birilerinin orada bulunup bulunmayacağına bakmamı bu konuda kendilerine bilgi vermemi de istediler. Maxmur'a geldim ama söylediklerini yapmadım' diyen ajan Yıldırım, daha önce tanıdığı kişiler üzerinde Medya Savunma Alanları'na geçiyor. Ajan olduğu gerillalar tarafında anlaşıldıktan sonra yakalanan M. Sait Yıldırım, yakalandıktan sonra sık sık pişman olduğunu dile getiriyor. Ailesinin hala JİTEM'ci Doktor Ahmet ve Sakallı tarafından tehdit edildiğini ve ailesinin can güvenliğinin riskte olduğunu vurgulayan Yıldırım, ayrıca halkın, gençlerin ve kadınların bu ajanlaştırma çabalarına karşı uyanık ve dikkatli olmaları uyarısında bulunuyor.

KALKAN AÇIKLAMIŞTI: ÖLÜM MANGALARI ELİMİZDE

Kamuoyu Türkiye'nin PKK'ye yönelik 'suikast ve sızma' planı geliştirdiğine ilk olarak 19 Mart 2007'de KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan'ın açıklamalarıyla haberdar olmuştu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın İmralı'da zehirlendiğine ilişkin 1 Mart 2007'de avukatları tarafından yapılan açıklamaya dikkat çeken Kalkan, 'Şu iyi bilinmeli ki, Önder Apo'ya yönelik geliştirilen sistematik zehirleme olayı planlı bir olaydır. Bu plan, 2006 yılının Temmuz ayında oluşturuldu. Türkiye devletinin sınırötesi operasyon yapıp yapmayacağı tartışması, tüm siyaset gündemini kaplıyordu. Böyle bir ortamda önemli toplantılar yapıldı ve kararlar alındı. Bunların önemli bir bölümü o zaman basına da yansıdı. Bazılarıysa yansımadı. Ya da yansıtılmadı, gizli tutulmaya çalışıldı' demişti.

Kalkan'ın sözünü ettiği toplantılar, ard arda gerçekleştirilen, 'Terör Zirvesi' toplantısı, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu (TMYK) toplantısı, Bakanlar Kurulu toplantısı ve Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısıydı. Özellikle Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Bölge'ye 'başkomutan olarak bir sefer düzenleyen' Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Dışişleri Bakanı sıfatıyla başkanlık ettiği TMYK toplantısı dikkat çekiciydi. Bitlis, Siirt ve Van'da 13-15 Temmuz 2006 tarihleri arasında yaşanan çatışmalarda 14 askerin ölmesi üzerine, Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla Ankara'da 'Terör Zirvesi' yapılmıştı. Bakanlar Kurulu da aynı gün bu konuyu görüşmek üzere toplanmış, 'sabrının tükendiğini' ifade eden Erdoğan, 'Bu toplantılar çok şeye gebe' demişti. Erdoğan ayrıca TMYK toplanmasını istemişti. Bu gelişmelerin ardından 16 Temmuz'da toplanan TMYK'de daha geniş katılımlı toplantıya sunulmak üzere bir 'öneri listesi' hazırlanmıştı. Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün başkanlığını yaptığı TMYK toplantısına, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Fevzi Türkeri, Genelkurmay 2. Başkanı Işık Koşaner, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, MGK Genel Sekreteri Yiğit Alpogan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ali Tuygan, MİT Müsteşarvekili Cemal Uzgören ve Emniyet Genel Müdürü Gökhan Aydıner katılmıştı.

Gül'ün denenmemiş tüm yöntemleri

Gül TMYK toplantısı sonrasında 'Bugüne kadar denenmiş denenmemiş tüm yöntemleri kullanacağız' açıklamasında bulunmuştu.

Gül'ün başkanlığını yaptığı TMYK'nin iki günlük bir toplantısını hatırlatan Duran Kalkan, şu değerlendirmelerde bulunmuştu: 'Bu toplantı önemlidir. Önemli kararlar alınmıştı. Zaten toplantının ardından hükümet toplandı. Kurulun kararlaştırdığı hususlar, hükümete götürülerek orada da karar haline getirildi ve temmuz sonunda MGK'ye sunuldu.' Kurulun iki günlük toplantısı ardından Abdullah Gül'ün birkaç kez tekrarladığı 'Terörle mücadelede siyaset organı, alması gereken tüm kararları almıştır. Kararları uygulayacak organlara gerekli yetki ve görevler verilmiştir. Dolayısıyla terörle mücadele artık hükümetin işi olmaktan çıkmıştır. Hükümet hem gereken kararı vermiş, hem yetki ve görev vermiş, hem de her türlü imkanı tesis etmiştir' açıklamasına dikkat çeken Kalkan, 'Yani önemli karar aldıklarını, artık PKK'ye karşı mücadelede ordunun, polisin, MİT'in ve istihbaratın sorumlu olduğunu ortaya koymuş oldu. Şimdi iyice ortaya çıkmış durumdadır ki, TMYK'nin, söz konusu toplantısında, örgüt yönetimimiz için her türlü yöntem kullanılarak öldürme kararı verilmiştir. Kurulun bu kararı hükümetçe de onaylanmıştır. Dolayısıyla MGK'den de onay alınmıştır' dedi.

Zapsu'nun özel timleri

Başbakanlık Danışmanı Cüneyt Zapsu'nun 17-20 Temmuz 2006 tarihleri arasında Kanal D'de katıldığı canlı yayındaki açıklamalarını da hatırlatan Kalkan, 'Biliniyor, bir günde dört büyük devletin elçileriyle görüştükten sonra Zapsu, Kanal D'nin akşam programında, 'teröre karşı mücadele' ve sınırötesi operasyon konusu dahil görüşler açıkladı. Çok somut söylemişti, 'Sınırötesi operasyon öyle onbin, ellibin, yüzbin kişilik askerle yapılacak bir operasyon değil, kimse öyle beklememelidir, bu bir özel kuvvet operasyonudur, özel tim operasyonudur' diyordu. Şunu da ekliyordu: 'Nitekim bu konuda gerekli hedefler belirlenmiş, görevlendirmeler yapılmış, birimler, yani özel timler harekete geçmiştir, operasyon başlamıştır. Hatta bazı birimler hedeflerine ulaşmış durumdalar. Yakında sonuçlarını herkes görecektir' diyordu. Şimdi bununla birleştirilince TMYK'nin toplantısı ve arkasından gelen hükümet ve MGK toplantılarında, örgütümüze ve yönetimimize yönelik yeni şeyler içeren kapsamlı bir planlamanın ortaya çıkarıldığı anlaşılıyordu' diye konuştu. Duran Kalkan bu gelişmeleri zamanında nasıl değerlendirdiklerine ilişkin şunları söyledi: 'Zaten devlet ve hükümet yetkilileri, 'terörün katlanılabilir sınırlara çekilmesi' gereğinden söz ediyorlardı. Kendi amaçlarını, o dönemde 'terörün katlanılabilir, yaşanılabilir sınırlara' yani marjinal sınırlara çekilmesi olarak tanımlıyorlardı. Dolayısıyla, Hareketimiz bu biçimde marjinal kılınıp siyasi güçten düşürülerek, 'Önder Apo örgütsüz bırakılmak isteniyor' diye değerlendirdik. Çünkü Önder Apo'yu imha edemediler. Uluslararası Komplo'nun temel amacı imha etmek olmasına rağmen onu başaramadılar. Yine Önder Apo'yu susturamadılar. İmralı sistemi, tarihte eşi bulunmayan izolasyon, işkence ve baskı sistemi olmasına rağmen Önder Apo, bu sistemi de parçaladı. Kendini yenileme, yeniden yaratma gücünü gösterdi. Dolayısıyla Özgürlük Hareketimizin yenilenmesi, yeniden yapılanması ve daha güçlü gelişmesi gibi bir süreç gelişti. İmralı sistemi de Önder Apo'yu engelleyememiş oldu. Önder Apo'nun dehası ve çalışma gücü karşısında İmralı sistemi de yenilmiş oldu. Dolayısıyla imha edemeyince, engelleyemeyince bu sefer, örgütsüz bırakılarak başarısız kılınmak, yenilgiye uğratılmak isteniyor. Örgüt olmayınca, oluşturulan düşünceler pratikleşmeyince tabii Önderlik gerçeğimizin toplumsal yaşamda etkili olması gerçekleşmeyecekti. Böylece Önder Apo durdurulmak, başarısız kılınmak ve yenilgiye uğratılmak isteniyor, demiştik.'

'Öldürülecekler ve tutuklanacaklar'

TMYK'de 'öldürülecek ve tutuklanacaklar' listelerinin hazırlandığını da kaydeden Kalkan, şu çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu: 'TMYK'nin iki liste hazırladığı açığa çıkıyor. Birincisi 'öldürülecekler listesi', ikincisi 'tutuklanacaklar listesi' Tutuklanacaklar listesi basına da verildi. ABD'nin PKK koordinatörüne veriliyor ve iadeleri isteniyor. Avrupa'dan ve Irak'tan isteniyor. Türkiye'nin içinde olanlar tutuklanıyorlar. Böyle tutuklanması gerekenler listesi var. Yüz kişinin üzerinde isimlerden oluşuyor bu liste. Bu liste yanında bir de vurulacaklar listesi var. Bunu söz konusu kurul kararlaştırmış, hükümet de onaylamıştır. Tabii Genelkurmay'da da uzlaşma ve işbirliği dahilinde MGK'nin olurundan geçirilerek bu karar uygulamaya konmaya çalışılıyor. Cüneyd Zapsu'nun Özel Kuvvet Operasyonu dediği operasyon işte budur. Listedekilerin öldürülmesi için görevlendirilen özel tim kuvvetini ifade ediyor. Nitekim, böyle görevlendirilmiş birçok tim var. Hemen sonra Ağustos 2006 başında, HPG Meclis üyesi İbrahim arkadaşımız böyle bir saldırının kurbanı oldu. Zaten o durum bizi bu konuda biraz daha uyardı. İşte Amed'de 7 gerillanın yine böyle bir kontra kişi tarafından katledildiği bilgisi şimdi basına yansıyor. Bir de Cüneyd Zapsu'nun ölüm mangalarının bir bölümü elimizdedir, açığa çıkarmış ve tutuklamış bulunuyoruz. Onların verdiği bilgiler var. Kimlerin öldürülmek istendiğine dair epeyce bilgimiz oldu. Kurulun hazırladığı ölüm listesinin bir bölümünü biliyoruz şimdi. Yine bu ölüm mangalarını kimlerin eğittiği, hangi yollardan geçirildikleri, neyle görevlendirildiklerine dair de elimizde önemli bilgiler var. Yani Zapsu'nun timleri şimdi hesap verme safhasındadırlar. Öyle anlaşılıyor ki, Temmuz 2006'dan bu yana AKP hükümeti ve Türkiye yönetimi, ne zaman ölüm haberimizi duyacaklarını beklerlermiş. Türkiye devleti tarafından öldürülme kararı verilen sadece Önder Apo değil, PKK'nin bir grup yöneticisidir. Bazı isimler daha çok önde zikrediliyor. Olmazsa, direnişi örgütleyen bütün yönetimlerin imha edilmesi görevinin bu timlere verildiğini biliyoruz. Onlar bize söylemiş durumdalar. Açığa çıkarmış durumdayız.'

Doğan Çetin / Eriş Qoser - ANF- BEHDİNAN
Arşiv Bağlantıları 28.09.2007-03.10.2007 : JİTEMCİLER KONUŞUYOR

Türkiye'nin 'ölüm mangaları' Kandil'de P K K 'ye yakalandı
İki kardeş birbirlerinden habersiz ajanlaştırıldı
Hedef KALKAN ve KARAYILAN
Denenmemiş kirli yöntemler
İstanbul'da ajan tuzağı
Semavere zehir atıp Kaytan'ı zehirleyecektim
kaaynak:http://www.gundemonline.net/haber.asp?haberid=54933

Hiç yorum yok: