14 Nisan 2008 Pazartesi

‘Beritan bize kimlik kazandırdı’



12 Nisan 2008
“Beritan bizden önce yaşadı bu dağlarda. Halil’i Halil, Jinda’yı Jinda, Dersim’i Dersim yapan, kimlik kazandıran Beritan oldu. Beritan bize kimlik kazandırdı. Filmin bize kattıkları bizim ona kattıklarımızdan daha çoktur…”

Son olarak çektiği “Beritan” filmi, sanat, edebiyat, gerilla ve dağ konularındaki sorularımızı yanıtlayan Kürt yönetmen Halil Dağ (Uysal), gerilla ve dağın kendisine çok şeyle birlikte kimlik kazandırdığını, o yüzden soyadını bile Dağ yaptığını söyledi.

Film çok kısa sürede büyük ilgi gördü, bunu bekliyor muydunuz?

Filmin kısa sürede böyle büyük bir ilgi göreceğini biliyorduk, diyemem. Ama bu yola koyulurken bunu hissediyorduk. Zaten bu duyguları yaşadığımız için bu çalışmaya böylesine yüklendik. Yani bir tesadüf değildi. Bu çalışmaya inandık ve yüklendik. Bunun ötesinde bizim için önemli olan soru, bu filmi Kürt halkı neden bu kadar sahiplendi sorusudur. Bunun üzerinde düşünmek gerekir. Bizim yaptığımız çalışmalardan daha güçlü çalışmalar var. Hem sanat değeri, hem de teknik değeri yüksek olan daha güçlü çalışmalar var. Bunlara rağmen Kürt halkı Beritan’ı niçin bu kadar sevdi diye sormak gerekir. Neden bu kadar benimsediler? Bu durum hepimizi düşündürmelidir. Bunda bizim payımız yüzde bir kadardır. Asıl olgu Beritan’da yatan düşüncedir. Beritan’ın çizgisi, düşüncesi demek bu halkın benimsediği bir çizgi, benimsediği bir düşüncedir. Demek ki, Beritan Kürt halkını temsil ediyor, demek ki Beritan Kürt halkının bir parçası, onun içinde, derinliklerinde yatan bir gerçektir.

Demek ki bizim ötemizde bir şey var. Beritan bizden önce yaşadı bu dağlarda. Savaştı, şehit düştü. Ama onun düşüncesi sürdü. Yani Beritan hikayesi bizden önce başlamış bir hikaye. Biz bir yerde bu düşünceden etkilenerek bu filmi yaptık. Bu filmi Beritan’ın düşüncesi yarattı. Biz bir Beritan’ı keşfettik anlamında değil. Beritan’ı bu halk çok önceden keşfetti. Halil’i Halil, Jinda’yı Jinda, Dersim’i Dersim yapan, kimlik kazandıran Beritan oldu. Beritan bize kimlik kazandırdı. Filmin bize kattıkları bizim ona kattıklarımızdan daha çoktur…

Kürt sanatçılar, sinemacılar Beritan’ı nasıl ele almalılar sence?

Beritan düşündürüyor demiştim. Bence Kürt sanatı adına yola çıkanların, bu işe gönül vermiş insanların hepsinin Beritan’ın tahlilini yapmaları gerekir. Beritan’daki düşünce üzerine düşünmeleri gerekir. Bir halk benimsediyse neden benimsedi? Bunu görmek gerekiyor. Yani ondan kopuk, ondan çok farklı bir konu işleseydik bu kadar benimsenmezdi. Belki çalışmalarımız bazı yerlerde tutar, bazı pazarlara girer, bazı sinemalarda gösterilirdi. Bizim için önemli olan halkın kalbine ulaşması, halkın gönlünde yer etmesidir. Teknik ve estetik değerler açısından şüphesiz birçok eksiği vardır. Ama şu aşamada eserlerimizin ölçüsünü halk koymalıdır. Kürt sanatçısı bu gerçeği gözardı edemez. ‘Doğanın ve toplumun aklını anlamak’ diyor Önderliğimiz. Kürt sanatçısı da kendi halkının kalbinden geçenleri okumasını bilmelidir…

“Beritan” filminin dağıtımında sorunlar oldu. Bu konuda birçok firma talip oldu. Avrupa ve Türkiye’de dağıtımı oldu. Şimdi de Güney Kürdistan’da dağıtımı oluyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizim tek isteğimiz filmi Kürt halkına ulaştırmaktı. Nasıl olursa olsun bir yöntemle ulaştırmaktı. Görsel alanda gerillanın halktan tecridine ilişkin büyük bir mücadele var. Propaganda alanlarında böyle bir kısıtlama var. Bizim amacımız bir şekilde bunu aşmaktı. Bunun en iyi yöntemi de halka mal etmekti. Bundan mutlaka gelirler elde ediliyor. Biz buna karşı değiliz. Ama asıl olan gelirin tekrar halka dönmesidir. Halkın “Beritan” filmi için verdiğinin hepsi bir şekilde halka dönmeli. Bunun örgütlülüğünü oluşturmak gerekiyor.

Kürt halkı fakir, yoksul bir halk. Hepimiz o toplumun içinden yaşayarak geldik. Bu halk, Beritan isminden ötürü ödediği ücreti belki de çoluk, çocuğunun ekmeğinden keserek, ihtiyaçlarından arttırarak veriyor. O zaman biz de buna saygılı olmalıyız. “Beritan”ı Kürtler izliyor. Kürt halkının en ezilmiş kesimi izliyor. Savaşta bedel vermiş, kan vermiş, can vermiş, mal vermiş, çocuklarını vermiş olanlar izliyor...

Filmin korsan satılmasına ilişkin ne söyleyebilirsiniz?

Beritan’a korsan yakışır! Beritan’ın Türkiye’de yasaklı bir yayın olması, bu şekilde elden ele dolaşması önemlidir. Yasaların içinde olacak, yasaların dahilinde olacak bir film değildir. Beritan bütün yasaların ötesinde bir şeydi. Yasalara sığmazdı. O yüzden Beritan oldu zaten. Korsan satıldığını söylüyorlar. O çok önemli değil. Korsan satan da büyük ihtimalle Kürttür. Birkaç kuruş kazanmak için yapıyor. Beritan ona da kazandırıyorsa ne mutlu. Biz onun peşinde, getireceği gelirin peşinde değiliz. Biz o düşünceyi halkımızla paylaşmanın peşindeyiz. En başta da bunu istiyorduk. Bu paylaşılıyorsa ne mutlu bize. Resmi satış yapan kurumlarımız var. Buda zaten bir örgütlülüktür ve gelirler tekrar halka geri dönecektir. Ahlaki kurallar çerçevesinde kaldığı müddetçe yadırgamıyoruz.

Beritan Kürt halkınındır…

Filmi dağıtan bazı Kürt gençleri tutuklandı. Hakimler, savcılar tutuklanan gençlere ‘bu film sizi dağa çıkarır’ dediler... Tutuklanan gençler için üzgünüm. Türkiye koşullarında o filmi alıp seyretmek, dolaştırmak, satmak normal ve küçük bir iş değildir. Bu gençler “Beritan” filmine en büyük katkıyı yapmış oluyorlar. Ama ‘bu film sizi dağa çıkarır’ sözünü duydum. Demek ki, Beritan’ı tam anlatamasak da biraz yakınlaşmışız. Beritan’a yakın bir çalışma olmuş. Şüphesiz dört dörtlük verdik diyemeyiz. Beritan mutlaka eksik olacaktı. Türk devletinin bir savcısı ya da hakimi de bunu söylüyorsa, demek ki, o da seyretmiş ve Beritan düşüncesinin, eyleminin gücünü görmüş.

“Beritan” filmi çok konuşuldu, çok tartışıldı, çok yazıldı. Gelen tepkilere ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

“Beritan” filmine ilişkin gelen tepkiler konusunda ilginç bir şey var. Hiçbir tepki Beritan’ın kendisine yönelik değil. Film için işlenen bazı olgular var. İhanettir, yerel ve işbirlikçi güçlerin işlenmesi var. Bu konulara ilişkin olumlu olumsuz tepkiler geldi. Beritan kişiliğine ilişkin hiç kimse bir şey demiyor. Dost düşman herkes Beritan kişiliğini kabul ediyor. Bu çok güzel bir şey. Demek ki Beritan ortak bir değer olmuş. Güneyli, Kuzeyli güçler, uzağımızdakiler de, yakınımızdakiler de Beritan’a bir tek kötü söz söylemediler.

Filmi gerilla ve halk izledi. Hala izleniyor ve uzun süre de izlenecek. Filmi en çok izlemesini istediğiniz kimse var mı?

Daha film düşüncesi oluşurken, hep; ‘Önderliğin böyle bir çalışmadan haberi olur mu ‘diyorduk. Hep bunu hedefledik. Bizim için Önderliğe ulaşmanın en güzel yolu olurdu. Bu da Önderlikle bir paylaşım biçimidir. Belki o ada içinde ona giden güzel bir yol olurdu diye düşünüyoruz. Bu filmi herkes seyretti bir tek Başkan Apo seyretmedi. Böyle bir çalışmanın dağlarda yapıldığından şu an haberi yok. Önderliğin, seyredemezse bile en azından gerillanın Beritan’ı film yaptığı, Kürt halkının bunu severek seyrettiğini duymasını isterdim.

Filmin çok tartışılan bir sahnesi var. O da Beritan ile Hüseyin arasındaki sevgi. Bazıları bu sahne için tabuları kırıyorlar diye yorumlar yaptı. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Biz o sahneyi yapmakla tabuları kırmanın peşinden gitmedik. Tabuları kıran Beritan’ın kendisiydi. O bu tabuları kırmıştı. Biz Beritan’a sadık kalmaya çalıştık. Beritan’a olmamış bir şey yüklemedik. Beritan parmağında nişan yüzüğüyle fotoğraf çektirmiş, dağlarda kalmış, yaşamış. Onun arkadaşı da onun peşinden gelmiş. Bu mücadele içinde yer almış. Birlik komutanı olarak Dersim’de yaşamını yitirmiş. Böyle bir gerçeklik yaşanmış. Beritan’ın iki fotoğrafı bizi bu sahneye götürdü. Silahının kabzasını tutan sağ elindeki yüzüğü birçok insanın gözünden kaçmıştır. Ama fotoğraflarını incelerken bu yüzüğü fark ettik. Ve bu bizde çok önemli bir kararlaşmayı yarattı. Filmi tamamladıktan sonra arşivden Beritan’ın yeni bir fotoğrafını daha buldum. Onda da yüzüğü elindeydi…

Beritan’ın aşkını anlatmak kolay bir şey değildi. Hep eksik olacağını düşünüyordum. Ama onun aşkını görmezden gelemezdim. Biz filmi çekerken bu ikilemde çok kaldık. Geliştirilen eleştirilere katılıyorum. Mutlaka eleştiriler gelecekti. Çünkü onu temsil etmek, görsele uyarlamak, sanatla anlatmak mutlaka eksik olacaktı. Ama ekip olarak bunu göze aldık. O sahnenin eksiklikleri benim eksikliklerimdir. Beritan’ın değil, benim eksiklerimdir. Atlasaydım bu film olmazdı. Bu sahne üzerinde durduk. Defalarca çektik. Beritan nasıl sevmişti, nasıl aşkını dağlara taşımıştı, bu aşkını nasıl ülke aşkına dönüştürmüştü, bu aşkını ülke ve özgürlük sevgisiyle nasıl buluşturmuştu, bunu vermeye çalışmamız gerekirdi...

Kürt sineması bir kimlik arayışı içerisinde. Bu konuda ciddi tartışmalar da var. Sizce Kürt sineması nasıl gelişir, kimliğini nasıl bulacak?

Kürt sinemasında bir uyanış var. Sanata ve sanatta da sinemaya yönelme var. Kürt sinemasında da değerli, yetenekli arkadaşlar var. Uzaktan da olsa az çok takip ediyoruz. Değerli ürünler ortaya çıkaran birçok sanatçı, çalışan var. Ama bana göre şu an Kürt sineması düşünce eksikliği çekiyor. Daha düşüncesini yakalamamış. Estetik ve sanatsal değerleri yüksek olabiliyor, oyunculuk kalitesi, çekim kalitesi, teknik düzeyi kısacası herşeyi yüksek olabiliyor. Ama henüz düşüncesini yakalayamadığını düşünüyorum. Bana göre Kürt sinemasının düşüncesi uzaklarda, Kürdistan’ın dışında aranıyor. Ve bu Kürt sanatçısının en büyük hatasıdır. Kürt sinemasının düşüncesi dağlarda doğuyor. Bu şu anlama gelmiyor, bütün herşey de dağda yapılacak, dağlarda çekilecek bütün filmler demiyorum. Ama dağ eksenli düşünce Kürt sinemasının genelde de Kürt sanatının özünü oluşturacaktır. Kürt sanatçısı bence bunu gözardı etmemeli. Kürt sanatçısı Kürt halkının bu sürecinden kopuk yaşıyor. Hani derler ya derya içinde olup derya’yı görmemek var, bence Kürt sanatçısın en büyük eksiği bu…

Kürt sanatçısı da, Kürt sineması da ancak yeni düşünceyle açılım yapabilir. Kürt sanatçısı şu an arayış içinde. Birçok şey deniyor, kendini bir pazara mal etmeye çalışıyor. Bence o pazardan kaçınmak gerekir. O pazarda belki çalışmalarımız gösterilir, belki alkışlanır, belki beğenilir ama en büyük başarı Kürt halkının alkışlamasıdır. Kürt halkının kalbine oturmasıdır. Kürt sanatçısı yönünü dağlara çevirmelidir. Kimseye propaganda yapmaya çalışmıyorum. Sadece paylaşıyorum. Öneriyorum. Herkes dağa eşit uzaklıktadır. Herkes dağ düşüncesini işleme hakkına sahiptir. Kimsenin tekelinde değildir. O yüzden özgür bir alandır. Kürt sanatçısının çıkışı için en büyük güç dağlarda olacaktır.

Kürt halkına, mücadelesine ve kültürüne duyarlı bazı kesimler bu konuda bazı filmler yaptılar. Ki bazıları ödüller de aldı. Peki sizce yakın bir gelecekte Kürt sanatçısı ve sinemacısı da yönünü dağa çevirmez mi?

Zorlu olacak. Çünkü sanat alanında dağa yönelmek, dağ eksenli, dağ perspektifiyle çalışmak zor iş. Çünkü Kürt sanatçısı başka bir Pazar içinde yer alıyor. Buraya yönelmesi durumunda Pazar dünyasında mutlaka sıkıntılara düşecektir. Hem maddi hem manevi zorlanmalar olacaktır. Ama sanatçılık da militanlıktır. Böyle ele alınması lazım. Sanatçı militan ve en önde olandır. Bunu göze almıyorsa nasıl çalışabilir ki? Şüphesiz dağa yöneldiği zaman birçok alandaki çalışma olanakları kesilecektir. Belki birçok film festivaline giremeyecektir. Belki birçok şeyden mahrum kalacaktır. Ama bir şey kazanacaktır. Asıl önemli olan da odur. Halkın sanatçısı olacaktır. Biz Kürt sanatçılarını tarih yapmaya çağırıyoruz. Kürt halkının on binlerce şehidini, on binlerce yaralısını, on binlerce tutsağını, on binlerce gazisini, on binlerce çalışanının, on binlerce savaşçısını görmezden gelen bir sanatçı kaybedecektir.

Halil Dağ! Birkaç gerilla filmine imza attı. Gittikçe tarzını da yakaladı. Ve başarılı çalışmalara da imza atmaya başladı. Halil Dağ sinema eğitimi gördü mü?

Dağa gelmeden önce çok kısıtlı bir kamera ve fotoğraf eğitimim vardı. Onun dışında hiçbir eğitimim yok bu konuda. Asıl dağlar beni bu çalışmaya sürükledi. Dağlarda benim de fark etmediğim ama hissettiğim bir gelişme oldu. Bunun nasıl olduğunu izah edemem ama içinde yaşayarak, paylaşarak, dağ atmosferinde aynı havayı tadarak, hem düşünsel olarak, hem de teknik olarak birçok farklılaşmayı yaşadım. Benim fotoğraflarım, kameracılığım dağlarda gelişti. Ben bunun bir dağ sırrı olduğuna inanıyorum. Dağa gelince fark ettik ki, burada koca bir dünya var. Asıl mesele benim bu yaşamı anlatma istemim. Asıl mesele bu yaşamı ne kadar sevdiğimi göstermek. Benim gerçek arkadaşlarım burada oldu. Onları yansıtmak, kalıcı kılmak, bir şekilde hayatta ve akıllarda tutmak istedim. Çünkü bunlar Kürt halkının en kahraman, en güzel çocuklarıydı. Kürt halkının en seçilmiş, en güçlü, en değerli bölümü geldi dağlara. O değerlerin içinde yaşıyor olmak, o değerlerin içinde bulunuyor olmak hep bana mutluluk verdi. Yaşadıkça, çektikçe ve fotoğrafladıkça benden onlara ve onlardan bana akan bir döngü kuruldu. Ve bu beni sinemaya kadar getirdi. Benim meselem sinema yapmak, film yapmak değildi ve hiçbir zaman da öyle olmadı. Bizim bir davamız vardı ve biz bu davayı anlatmak istedik. Bunu yazıyla, sözle, fotoğrafla, kavgayla, elimizden ne geldiyse anlatmaya çalıştık. Sinema da bunlardan birisiydi.

Edebiyat, sanat, dağ ve gerilla ile Halil Dağ arasında nasıl bir bağ var?

Nasıl, kamera, fotoğraf işi bende dağda geliştiyse, yazı da dağda gelişti. Günlükler tutarak başladı bu iş. Yaptığım gerçekten edebiyat mı, değil mi, onu da bilmiyorum. İçimizden geleni, yaşadıklarımızı döküyoruz sayfalara. Bu dağın bana eklediği şeydir. Yazı, fotoğraf, kamera, sinema dağın bana eklediği, kazandırdığı şeylerdir. Benim dağa getirdiğim sadece kendi bedenim var. Ama benim dağdan aldığım şeyler çok fazla. Ben dağlarda yetiştim. Bir seyirci olarak değil. İçinde bir yaşayan olarak yer aldım. Örnek “Beritan” filmini verebilirim. Kürt tarihinde ihaneti anlatıyor, aşkı anlatıyor, direnişi anlatıyor. Ben bunları birebir yaşadım. İhanete de tanık oldum. Direnen insanlarla birlikte kaldım. Aşkları ile ülkeleri ile birleştiren, en ön cephelere koşarak giden arkadaşlarla tanıştım. Bu hayatın bir parçası oldum. Yani bu hikayenin içindeydim. Bunları yazmayacaktım da, neyi yazacaktım. Bunları resmetmeyecektim de, neyi resmedecektim…

SEYİT EVRAN

*14 Ekim 2006 tarihinde gazetemizde yayınlanmıştır.
kaynak:
www.yeniozgurpolitika.org

Hiç yorum yok: