12 Nisan 2008 Cumartesi

‘Ülkenin demir leblebileriyiz’


‘Ülkenin demir leblebileriyiz’
09-04-2008
birgun.net
"Türkiye’de sürmekte olan bir savaş var. Haliyle bizim tüm eylemliliklerimiz, sözlerimiz ve yaşam pratiğimiz ülkemizdeki savaşa karşı birer darbe vuruyor. Vicdani reddin de ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor bu anlamda"
Mart ayında peş peşe tutuklanan Saygı ve Savda’nın son durumlarını, vicdani redcilerin yakın zamanda yapmayı planladıkları etkinlikleri ve 1989’dan bugüne yaşadıkları süreci Yavuz Atan ve Mehmet Tarhan ile konuştuk…

AYŞEGÜL SAVAŞTA
2007’nin son aylarında Türkiye’deki militarist güçlerin hareketliliğinin artmaya başlamasıyla birlikte Hakkâri Dağlıca’da yaşanan 8 askerin kaçırılma eylemi ve ardından Meclis’ten çıkan Kuzey Irak operasyonu vizesi ülkedeki savaş nidalarını doruk noktaya ulaştırdı. Militarist güçler kendi açılarından tansiyonu arttıradursun, bu dönemde belki de en beklenmedik beyanat şarkıcı Bülent Ersoy’dan geldi.
Star TV’de yayınlanan "Popstar Alaturka" isimli programda özetle şarkıcı Ersoy, ‘çocuğum olsaydı bu savaşa göndermezdim’ dedi. Bu savaş karşıtı çıkışa savcılar da sessiz kalmadı tabii ki, "halkı askerlikten soğutma" iddiasıyla Ersoy’a soruşturma açıldı. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 318. maddesinde yer alan "halkı askerlikten soğutma" iddialarına kulaklarımız bu ülkedeki savaş karşıtları ve vicdani redciler sayesinde hiçte yabancı değil…
Ahlaki, dini inanç ya da politik nedenlerle askere gitmeyi istemeyen vicdani redcilerden İsmail Saygı, 16 mart günü yolda kimlik araması sırasında durumu polis tarafından fark edilince önce gözaltına alındı, akabinde tutuklandı. Arkadaşları durumu öğrenir öğrenmez eylemlere başladı. 27 Mart’ta Beyoğlu’nda Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirilen basın açıklaması bitiminde bu kez bir diğer redci Halil Savda gözaltına alınarak tutuklandı.
“İsmail ve Halil’e Özgürlük” diyen “Halil Savda ile Dayanışma İnisiyatifi” sözcüleri seslerini yükseltmeye çalışıyor.

»Son tutuklamalar ile başlayalım isterseniz. Arkadaşınız İsmail ve Halil peşpeşe tutuklandı.
Yavuz Atan: Sabah çalıştığı işyerine gitmek için evinden çıkıp minibüsle yolda giderken polis çevirmesine denk geliyor İsmail. Kimlik taraması sırasında durumu ortaya çıkınca da gözaltına alınıyor. İsmail için “askerliği sürerken firar ettiği” gerekçesiyle hakkında “gıyabi tutuklama” kararı bulunuyordu zaten. Gözaltına alınınca da polis tarafından önce Üsküdar İnzibatına teslim edilmiş. Bir gün sonra Selimiye Askeri Savcılığı’na çıkarılan arkadaşımız, hakkındaki gıyabi tutuklama kararı, mahkeme de yüzüne okunup Maltepe Askeri Hapishanesine gönderildi. 26 Mart sabah saatlerinde otobüsle önce Ankara’ya, uçakla da Kars’a sevk edildi...
Mehmet Tarhan: Halil, yedi buçuk ay hapis yatmıştı 27 Temmuz 2007’da tahliye oldu. O tarihten itibaren özgürce dışarıda yaşıyordu. İsmail’in tutuklanmasının ardından vicdani redciler olarak dışarıda eylemlere başladık. Galatasaray Lisesi önünde yaptığımız basın açıklamasının ardından kimlik araması yaptı polis. Sonrası malum. “Gözaltı işlemi”, “aranıyorsun” ve tutuklanarak Kuzeydeniz Saha Komutanlığı, Kasımpaşa Askeri Cezaevi'ne gönderildi.



»İsmail ile görüşebilme imkanı bulabildiniz mi? Son durumu nedir?
Mehmet Tarhan: Bizim birçoğumuzun zaten yüz yüze görüşme imkânı yok. Hem bizlerde vicdani reddini açıklayan insanlar olarak askeri alana girdiğimiz takdirde arkadaşlarımız ile aynı süreci yaşamak durumunda kalıyoruz. Ancak avukat olanlar, o da bazen görüşebiliyor.

OLACAKLARA KARŞI ANTREMANLIYIZ

»Peki bu aşamada neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Yavuz Atan: Aslına bakarsanız İsmail’in gözaltına alındığını ilk duyduğumuzda başladık çalışmalara. Zaten çok uzun bir zaman geçmeden Halil de tutuklanınca hemen “Halil Savda ile Dayanışma İnisiyatifi” oluşturduk. Dayanışma eylemleri yapmaya, yalnız bırakmamaya, cezaevi ve mahkeme sürecini takip etmeye yönelik hazırlıklarımız hızla sürüyor. Aslında bu konuda bir refleksimiz var. Olacaklara karşı biz antremanlıyız. Şu an çeşitli şehirlerde dayanışma faaliyetleri sürüyor. Uluslararası savaş karşıtları, yine Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) ile temaslarımız başladı. Türkiye’deki İnsan Hakları Derneği (İHD) ve daha birçok kuruluş aktif destek veriyor. Önümüzdeki günlerde dayanışma geceleri düzenleyerek olayı canlı tutmayı düşünüyoruz. 15 mayıs’ta büyük bir etkinlik yapmayı öngörüyoruz.

DEVLET KAPATTI BİZ AÇTIK

»1989’da ilk vicdani red açıklamaları ile başlayan bir süreç bugün 19’uncu yılına girdi. Nasıl geçti bu 19 yıl? Vicdani red Türkiye’de ne aşamaya geldi biraz anlatır mısınız?
Yavuz Atan: ‘89’daki ilk red açıklamaları ve bir grup anarşist olarak Yeşiller Partisi’nin de desteğiyle yürüttüğümüz kampanya kısa sürmüştü. Fakat askerlik yapmayı reddetmek gibi yeni bir olgu, en azından politik muhalif çevrelerde bilinmeye başlamıştı o yıllarda. Yaklaşık 1,5 yıl aradan sonra yine Yeşiller Partisi ile birlikte İzmir Foça’da askeri dinlenme tesislerinin karşısında düzenlediğimiz ve Foça Belediyesi’nin de desteklediği uluslararası anti militarist kampla birlikte yeniden faaliyete geçmeye başladık. ‘91’in sonlarına doğru Amargi dergisini çıkardık (Şu an feminist kadınlar tarafından yayımlanmakta olan Amargi dergisi değil bahsedilen)
Dergimizde yoğun bir şekilde anti militarizmi ele aldık, işledik. Türkiye’de sürmekte olan bir savaş ve 12 Eylül darbesinin yarattığı koşullarla mücadele etmek için anti militarizmin ve vicdani reddin çok önemli olduğuna kanaat getirip, bu yönde yayın ve çalışmalar yapmıştık.
Amargi İzmir’de çıkmaya başlarken iki kişi İstanbul’a geçmişti. İstanbul’daki anarşist, anti militarist çevre ve insan hakları mücadelesi yürüten gruplarla ilişkiler kurulmuştu. Kısa bir süre sonra da başta İzmir olmak üzere İstanbul ve Ankara’da savaş karşıtları dernekleri oluşturulmaya başladık.
Uluslararası Vicdani Redciler Toplantısı (ICOM) Muğla Ören’de gerçekleştirildi. Bu etkinlik harekete önemli bir motivasyon kattı. Ankara ve İstanbul’da kurulan dernekler kapatıldı. İzmir’deki kapatıldı ama biz yeniden açtık. Devlet kapattı biz açtık. Kararlı ve inatçıydık çünkü.
Mehmet Tarhan: İzmir ve İstanbul’da ardı ardına yapılan red açıklamalarıyla kamuoyu vicdani red hareketini görmeye başladı. Haliyle devlet de gördü ve Osman Murat Ülke arkadaşımız tutuklandı. Osman, aralıklı ama uzun bir hapishane süreci yaşadı. İstanbul, İzmir, Ankara, Balıkesir, Antalya gibi şehirlerde dayanışma inisiyatifleri kuruldu. Bize uygulanan sansürü delmek için yoğun bir görüşme turuna çıktık. Türkiye’de birçok eylem yapıldı. Dünyanın başka yerinde de dayanışma faaliyetleri yürütüldü.
Yavuz Atan: Devlet ve militaristler demir leblebi olduğumuzu anladı sonunda. Birkaç yıl sonra bu kez Mehmet Bal tutuklandı, Mehmet Tarhan ve Halil Savda. Ben de dâhil olmak üzere birçok anti militarist gözaltı ve mahkeme süreçleriyle boğuştuk uzun yıllar. Hâlâ da sürüyor. Durmadık, Uluslararası Vicdani Redciler Günü olan 15 mayıs’ta birçok konser ve etkinlik düzenlendi her yıl. Bugün özlemle kendisini andığımız Kazım Koyuncu’nun girişimleriyle birçok konser düzenlenmişti. “Militurizm Festivalleri” yaparak üzerimize serpilen görünmezlik tozunu silkeledik. Yarı legal, yarı sürgün hayatlar yaşadık, yaşıyoruz. Ama bugün geçmişimize geri dönüp baktığımızda bahtiyarız.

MEDYA SANSÜRÜNÜ DELDİK

»Zorluklar içerisinde geçirmişsiniz yaşamınızı. Tüm bu yaptıklarınıza rağmen vicdani red hareketi için olumlu gelişmeler de oldu mu peki?
Yavuz Atan: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) Osman Murat Ülke’nin kazandığı dava var. Tutuklanan vicdani redçi arkadaşlarımız hapishanede belirli süreler tutulduktan sonra devlet tahliye etmek zorunda kalıyor. Tüm bunlar bizlerin moralini de yükseltiyor tabii ki. 318. maddeye karşı yürüttüğümüz kampanyanın canlılığı zaten şu an sürüyor. Belki de arkadaşımız İsmail için yürüteceğimiz kampanya, yeni fırsatlar doğuracak.
Mehmet Tarhan: Biz Türkiye’de yapılmamış bir şeyi denedik, bir hareketi sıfırdan başlattık. Ama ne yazık ki, militarizmle hesaplaşmanın bu ülkedeki özgürlük ve demokrasi mücadelesi için ne kadar önemli olduğu yeni yeni anlaşılıyor. Türkiye’de sürmekte olan bir savaş var. Haliyle bizim tüm eylemliliklerimiz, sözlerimiz ve yaşam pratiğimiz ülkemizdeki savaşa karşı birer darbe vuruyor. Vicdani reddin de ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor bu anlamda.
Yavuz Atan: Artık özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren grup ve kuruluşlar mücadelemizi daha açık bir şekilde destekliyor. Bize uygulanan medya sansürünü kendi mücadelemiz ve hala vicdanı olan medya çalışanlarının desteğiyle deldik.

»Bülent Ersoy’da “halkı askerlikten soğutuyor” iddiasıyla yargılanıyor?
Yavuz Atan: Evet, haklısınız. Askerlik ile ilgili bir söz mü ettin, kim olduğun önemli değil, ne dediğin önemli. Herkes yargılanabilir bu ülkede bu konuda konuştuğu için. Bülent Ersoy sağ olsun, en büyük sansasyonu yarattı bir TV programındaki sözleriyle. Aslında kendisiyle bizlerin bir kader birliğimiz var. O da askeri hapishanede yattı! Bu ülkede 12 Eylül darbecileri kimin sahneye çıkacağını bile belirledi daha ne olsun ki? Bizim derdimiz gerçeklerin görünmesidir.
Kenan Evren, Picasso’nun Guernica’sına bakarken ‘bunu ben de yaparım’ dediğinde kastettiği, Picasso’nun tablosu değil, tabloda anlattığı fasişt Franko rejiminin gerçekleştirdiği katliamdı. Aynısını da yaptı hakikaten.
Biz, bu ülkede tam da yaratılmış olan bu manzara ile mücadele ediyoruz işte. Erdal Eren’in fotoğraflarına bakarken daha az vicdan azabı ve yürek sızısı duymak istiyoruz. Kenan Evren’in ya da Kürt köylülerine b.k yediren askerlerin emekli maaşı alabiliyor olmalarının utancını taşımasın artık bu ülkenin insanları.

---------------
YARGILANAN GAZETECİ GÖKHAN GENCAY:

301 hassasiyeti 318 için de gösterilmeli

“Savaşların İnsan Kaynağını Kurutalım” başlıklı söyleşiden dolayı 21 yıl hapis istemiyle mahkemesi 1,5 yıldır devam eden gazetemiz kitap eki editörü Gökhan Gencay, kendisine açılan davanın son durumunu, dava ile ne yapılmak istenildiğini ve 318. maddeyi anlattı.

Gökhan Gencay: Dava dosyası Asliye Ceza’dan Ağır Ceza’ya, oradan da Uyuşmazlık Mahkemesine kadar bütün yargı kurumlarını dolaştı ve halen yetkili mahkemenin hangisi olduğu konusunda bir karara varılabilmiş değil. Bu ucu açık bırakılan sürecin ve dava kıskacının en temel insan haklarından biri olan ifade özgürlüğüne yönelik ciddi bir baskı oluşturduğunu düşünüyorum.
Vicdani veya total reddin de, bu konuda kamuoyunu bilgilendiren metinlerin de hukuki ve ahlaki anlamda ‘suça’ denk düşen bir yanı yoktur. 318. madde, son yıllarda toplumsal muhalefetin gündemini teşkil eden 301. madde kadar hak ve özgürlüklerin önünde engel oluşturuyor.
301. maddeye karşı geliştirilen muhalif hassasiyetin ve duyarlılığın aynı şekilde 318. maddeye de gösterilmesi gerekiyor. Demokles’in kılıcı misali muhaliflerin üzerinde sallandırılan yargılama/ceza tehditlerinin bir an önce son bulması da hayati bir önem taşıyor.
Savaş kışkırtıcılığının, militarist hamasetin muktedirler nezdinde geçer akçe kılındığı bir toplumsal/siyasal iklimin somut sonuçlarını gözlemleyebildiğimiz bir tarihsel dönemden geçtiğimizi de göz önünde bulundurduğumuzda, yazarlar ve anti militaristler yerine asıl bu kan propagandasının aktörleriyle, kültürel dokuda açtıkları yaralarla uğraşılmalı kanaatindeyim.

***
ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ:

‘Vicdani redciler hapisle karşı karşıya’

Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), 2 Ekim 2007’deki açıklamasında Türkiye’yi uyarmıştı. UAÖ’nün Türkiye araştırmacısı Andrew Gardner, vicdani reddin uluslararası bir hak olduğunu belirtip, insanları yargılamak yerine ayrımcı olmayan değişikliklerin yapılmasını istemişti. Gardner, “yetkililer vicdani redcilerin yaşadığı kötü muamele iddialarını incelemeli ve sorumluları kanun önüne çıkarmalıdır” açıklamasında bulunmuştu.

Hiç yorum yok: